ASAYİŞ

Narin'le ilgili görüntüler TÜBİTAK'a gönderildi

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın öldürülmesiyle ilgili birtakım kamera görüntülerinin tespit edildiğini belirterek, "Bu kamera görüntüleri dün TÜBİTAK'a gönderildi. TÜBİTAK tarafından bir inceleme yapılıyor." dedi.

Abone Ol

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın öldürülmesiyle ilgili birtakım kamera görüntülerinin tespit edildiğini belirterek, "Bu kamera görüntüleri dün TÜBİTAK'a gönderildi. TÜBİTAK tarafından bir inceleme yapılıyor. Hem ses hem görüntü anlamında tespit edilen bazı evlerden elde edilen kameralarla ilgili TÜBİTAK'ta da bir çalışma yapılıyor." dedi.

Tunç, gazetecilere yaptığı açıklamada, Narin’in hunharca bir cinayete kurban gitmesinin herkesi çok yaraladığını ve üzdüğünü söyledi. Narin'in canlı bedenine ulaşabilmek için çok çaba gösterildiğini, yüzlerce insan ve ekibin Narin’i canlı bulabilmek için çok çalıştığını hatırlatan Tunç, "Ama cansız bedenine ulaşıldı. Tabii bu kapsamda soruşturmalar da etkin şekilde devam etti. Özellikle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığımızın başından bu yana katilleri tespit edebilmek, sorumluları bulabilmek için gösterdiği bir çaba söz konusu. Kolluk kuvvetlerimiz gece gündüz bir çalışması ve gayreti söz konusu." dedi.

Ülkece Narin’in katillerinin tespiti ve hak ettikleri en ağır cezaya çarptırılması noktasında büyük bir beklentinin olduğunu dile getiren Tunç, bu beklentinin yargı tarafından karşılanacağını söyledi. Tunç, karanlıkta hiçbir şeyin kalmayacağını, şu anda elde edilen deliller, veriler, ifadeler olduğunu, ancak ifadelerde çelişkilerin olduğunu anlattı. Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yeniden ifadeler alınabiliyor. Bu anlamda soruşturma aşamasında şu anda 12 şüpheli tutuklu, 3 adli kontrol kararı verilen kişi var. 27’si şüpheli, 241’i tanık olmak üzere bu soruşturma kapsamında 268 kişinin ifadesi alındı. Birtakım DNA tespitleri var. Tespit edilen araçlar üzerinde kriminal incelemeler var. Gerek jandarma kriminal laboratuvarları gerekse Diyarbakır ve İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığımızın elde ettiği veriler var. HTS kayıtları var. Geriye dönük HTS kayıtları inceleniyor. Kim kiminle yoğun görüşmüş ve bunun yanı sıra baz çakışmalar tespit ediliyor. O cinayet mahallinde kimlerin olduğuna yönelik baz istasyonu tespitleri ve baz çakışmalarıyla ilgili şu anda çalışmalar devam ediyor. Birtakım tespit edilen kamera görüntüleri var. Bu kamera görüntüleri dün TÜBİTAK'a gönderildi. TÜBİTAK tarafından bir inceleme yapılıyor. Hem ses hem görüntü anlamında tespit edilen, bazı evlerden elde edilen kameralarla ilgili TÜBİTAK'ta da bir çalışma yapılıyor."

"Millet huzurunda hesap verecekler"

Soruşturmanın gizli yürütüldüğüne dikkati çeken Tunç, "Soruşturma kapsamında, gizlilik kapsamında, özellikle teknik veriler ve delillerle ilgili kamuoyuna yansımayan bazı hususlar da söz konusu. Tabii ifadeler, avukatlar tarafından kamuoyuyla paylaşıldığında o ifadelerden yola çıkarak birtakım yorumlar, tespitler yapılabiliyor. Tabii burada soruşturma gizli, soruşturmanın selameti açısından özellikle farklı yorumlara neden olacak hususlardan da kaçınmak gerekiyor. Dolayısıyla burada Narin kızımızın, Narin evladımızın katilleri mutlaka bu soruşturma kapsamında tespit edilecek. Ve yargı huzuruna çıkarılacak. Çok uzun sürmez. Açılacak davada yargılama neticesinde onun katil ya da katilleri yargı huzurunda, millet huzurunda hesap verecekler. Bunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı hep söyledik." ifadelerini kullandı.

"Her türlü desteği özellikle soruşturma makamlarına veriyoruz"

Tunç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Narin'in kaybolduğu günden itibaren bu işin üzerinde hassasiyetle durduğunun altını çizerek, "Bir an önce bulunması ve bulunduktan sonra da yine özellikle soruşturma aşamasını çok yakından takip etti. Gerek Sayın Cumhurbaşkanı'mızın gerekse Hanımefendi'nin bu hususta gerçekten hassas olduklarını, sürekli gelişmeleri yakından takip ettiklerini de ifade etmek istiyorum. Konunun sonuna kadar takipçisiyiz, Adalet Bakanlığı olarak, teknik olarak her türlü desteği özellikle soruşturma makamlarına veriyoruz." dedi.

Soruşturmanın akabinde dava açıldığında kimler bu konudan sorumluysa yargı huzuruna çıkarıldığında, millet vicdanının da rahatlatılacağını dile getiren Tunç, "Tabii ki gideni geri getirmemiz mümkün değil. Çok üzüldük. Bir daha bu tür elim olayların ülkemizde olmaması, meydana gelmemesi için gayret göstermeliyiz. Toplum olarak özellikle çocukların korunması konusunda aileler olarak, devlet olarak hepimize düşen görevler var. Çocuk istismarının önlenmesi konusunda çok çalışmalıyız." değerlendirmesinde bulundu.

Tunç, Ayşenur Ezgi Eygi'nin İsrailli askerler tarafından hunharca şehit edildiğini hatırlattı.

Eygi'nin oradaki soykırımı kınamak, teröristleri kınamak, Filistinli mazlumların hakkını savunmak amacı taşıdığını vurgulayan Tunç, "İnsan haklarını savunmak için barışçıl bir gösteriye katıldı. Bir insan hakları savunucusu, insan hakları aktivisti. Amerika Birleşik Devletleri'nde üniversiteyi bitirdi. Bu sene haziran ayında mezun olmuştu. Mezuniyet töreninde Amerika'da Filistin bayrağı açarak 'Filistin'e Özgürlük' diye haykırdı. Oradaki katliamın durmasını istedi ve Filistin'e geldi. Filistin'de mazlumların hakkını savunurken oradaki barışçıl bir gösteride İsrailli teröristler tarafından, askerler tarafından hunharca katledildi, şehit edildi." diye konuştu.

Tunç, Eygi'nin yabancı bir ülkede şehit edilmesi konusunu duyar duymaz Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hemen soruşturma başlattığını dile getirdi.

Eygi'nin otopsi işlemlerinin önce Filistin'de yapıldığını, sonrasında naaşının Türkiye'ye getirildiğini anlatan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İzmir Adli Tıp Kurumu Başkanlığında da Minnesota Protokolü'ne uygun bir otopsi işlemi yapıldı. Tam detaylı bir otopsi. Bu otopsi uluslararası standartlarda bir otopsi ve uluslararası mahkemelerde geçerliliği olacak bir çalışma yapıldı. Geçen hafta da Ayşenur Ezgi kardeşimizi İzmir Dikili'den ebediyete uğurladık. Ailesine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Milletimize başsağlığı diliyorum. Onun hakkını, hukukunu hem iç hukukta koruyacağız hem de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Sayın Cumhurbaşkanı'mız konuşma yapacak yarın. Mutlaka konuya da değinecektir. Hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin gündemine Ayşenur’un raporlarını intikal ettireceğiz. Soykırım davası şu anda devam ediyor. Türkiye'nin katılma talebi de söz konusu oldu. Uluslararası Adalet Divanına da Ayşenur kardeşimizin raporunu takdim edeceğiz ve delilleri sunacağız. Yine Uluslararası Ceza Mahkemesinde devam eden İsrailli saldırganlarla ilgili soruşturmaya da yine Ayşenur'un delillerini takdim edeceğiz."

Bakan Tunç, önceki gün Filistin'in Ankara Büyükelçisinin Adalet Bakanlığına geldiğini, adli yardımlaşma kapsamında Ayşenur'un Filistin’deki soruşturma dosyasını tüm ekleriyle beraber takdim ettiğini kaydetti.

"Türkiye bu akan kanın durdurulması noktasındaki diplomatik çalışmalarını sürdürüyor"

Ayşenur Ezgi Eygi'nin hakkını hukukunu koruma gayreti içerisinde çalışmaların süreceğini vurgulayan Tunç, şöyle devam etti:

"7 Ekim'den bu yana 41 binden fazla mazlum Filistin'de şehit edildi. Bunun yüzde 80'i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Maalesef çocuk, kadın hakları diye uluslararası kuruluşların hiç sesinin çıkmadığını, nasıl bir çifte standart içerisinde olduklarını hep beraber görüyoruz. Uluslararası kuruluşların, uluslararası mahkemelerin kararlarının bir sonuç vermediğini üzülerek görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı'mız 'Dünya beşten büyüktür' derken hep buna işaret ediyor. Uluslararası mahkemelerin kararlarını tanımayan yaklaşık bir asırdan bu yana Birleşmiş Milletlerin sayısız kararlarını, güvenlik konseyinin sayısız kararlarını hiçe sayan, uymayan bir yapı var. Yani buna devlet demek de mümkün değil. İşte 7 Ekim'den bu yana dünyanın en büyük soykırımı, bütün insanlığın gözü önünde gerçekleştirilirken uluslararası kuruluşların tedbir kararlarına, Uluslararası Adalet Divanının tedbir kararlarına da uymayan bir yapı, adeta bir terör örgütü, bir terör devleti karşımızda maalesef var. Türkiye bu akan kanın durdurulması noktasındaki diplomatik çalışmalarını sürdürüyor. Bu anlamda oradaki işgalin sona erdirilmesi ve özgür bir Filistin'in olması ve 1967 sınırlarına, İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilerek başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin bağımsız devleti kurulmadan, buradaki kanayan yaranın tedavi edilemeyeceğine yönelik görüşümüzü de her platformda söylemeye devam ediyoruz."

"Anayasalar, toplum sözleşmesidir"

Bakan Tunç, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili soru üzerine, bu konudaki tavırlarının net olduğunu, Türkiye'nin darbe anayasasından kurtulması noktasında aslında herkesin mutabık olduğunu dile getiren Tunç, şu değerlendirmelerde bulundu: "Siyasi düşünceler çok farklı da olsa evet bu bir darbe anayasasıdır. Türkiye'nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasaya kavuşması noktasında milletçe hemfikiriz. Tabii burada önemli olan bir uzlaşmanın sağlanabilmesi. Anayasalar, toplum sözleşmesidir. Anayasamız 1982 anayasası. 1980 darbesi sonrası darbeciler tarafından yazdırılan bir anayasa. Dolayısıyla Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başladığımız şu dönemde, yeni bir başlangıç yaptığımız bu dönemde, darbe anayasasıyla değil de milletimizin her bir ferdinin kendini içinde gördüğü, temel hak ve özgürlükleri tahkim eden, demokratik hukuk devleti niteliğini daha da güçlendiren yeni bir anayasayla yola devam etmemiz konusunda aslında mutabık olmadığımız kimse yok. Tabii detaylar konusunda uzlaşmak lazım."

Bu görüşmelerin bir başlangıç olduğunun, derinleştirilerek devam etmesini dilediklerinin altını çizen Tunç, "Anayasamızda vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yönelik gerek yargı alanında gerek yönetim sistemi alanında gerek temel hakların güçlendirilmesi anlamında çok önemli reformlar da yapıldı. Ama bu reformların anayasadaki vesayetçi ruhu tamamen ortadan kaldırdığını söyleyemeyiz. O nedenle Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım atarken yeni demokratik, sivil bir anayasada toplum olarak, tüm siyasi partiler olarak uzlaşırsak, millete karşı görevimizi de yapmış oluruz. İnşallah o noktaya geliriz." dedi.