İSTANBUL, (DHA) - TİKTOK LIVE’ın ‘İlham Veren Kadınlar’ serisine uzman eğitimci Sinem Akkuş konuk oldu. Alternatif eğitim vizyonunu ve onu eğitimci olmaya teşvik eden kişisel hikayesini paylaşan Akkuş, “Eğitim öğrenci merkezli olmalı ve her çocuğun kendi öğrenme hızı ve tarzına uygun hale getirilmeli” dedi.
Sinem Akkuş, çocukluk döneminde tanılanamadığı için yaşadığı travmaları ve bu deneyimlerin öğretmen olma kararını nasıl şekillendirdiğini şöyle anlattı:
“Meraklı ve çok hareketli bir çocuktum, ancak bu durum o dönemin eğitim sisteminde yanlış yorumlandı. Ancak yetişkin olduğum dönemde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD) ve üstün zekâlı tanısı aldım. Küçük yaşlarda anlaşılamadığı için ben de bir sorun olduğunu düşündüren sistem ile geçen eğitim hayatım travmalarla doluydu. Öğretmenlerim tarafından sürekli susturuldum, cezalandırıldım ve etiketlendim. Bu olumsuz deneyimler, çocukların nasıl bir eğitim ortamında yetişmesi gerektiği konusunda çocuk yaşlarda beni düşünmeye sevk etti. Daha sonra puanım Fen Lisesi’ni tutmasına rağmen Öğretmen Lisesi’ni tercih ederek yatılı okudum. Çünkü o yaşta bile kararımı vermiştim: Benim gibi, çocukların şiddet görmeyeceği, dışlanmayacağı ve sevileceği bir eğitim ortamı oluşturacaktım.”
'BİREYSEL FARKLILIKLAR GÖZ ARDI EDİLİYOR'
Klasik eğitim sisteminin sınırlarını eleştirerek, bireysel ihtiyaçları merkeze alan çocuk odaklı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Akkuş “Türkiye'deki müfredat, çocukların bireysel farklılıklarını göz ardı ediyor. Geleneksel eğitimde, normal gelişim gösteren çocuklar ile disleksi, üstün zekalı ya da ADHD’li çocuklar gibi farklı gelişim ihtiyaçları olan çocuklar da aynı şekilde değerlendiriliyor. Oysa eğitim, kişiselleştirilmeli ve her çocuğun kendi öğrenme hızı ve tarzına uygun hale getirilmeli” dedi.
Akkuş, “Alternatif eğitim yaklaşımları son yıllarda Türkiye’de dünya standardını yakalamaya başlamıştır. Ancak çocuk odaklı bu alternatif eğitim yaklaşımları özellikle devlet okullarında erişilebilir hale getirilmesi için çalışıyoruz. Şu an ne yazık ki bu yaklaşımlar sadece maddi imkanları olan aileler ve özel okullar için bir seçenek. Oysa eğitim her çocuğun hakkı olmalı” ifadelerini kullandı.
Reggio Emilia Yaklaşımının temsilcilerinden Sinem Akkuş, bu felsefenin temel ilkelerini ise şöyle anlattı:
“Reggio Emilia felsefesi, adını, savaş sonrası bir kasabada 100 farklı etnik kimlikten gelen ailelerin savaştan kaçarken sığındıkları kasabadan almaktadır. Temelleri ‘Eğitim ve okul aracılığı ile beraber demokratik yaşam pratiğinin nasıl inşa edebiliriz?’ sorusuna dayanır. Yapılandırılmış oyuncaklar, etkinliklere karşı, çocukların merakları doğrultusunda ilerleyen, müfredatı olmayan, çocuk merkezli, çocuk haklarını savunan, öğretmenin otorite figürü değil de çocukla birlikte keşfeden öğrenen olduğu, çocukların gruplar halinde iş bölümü ile projeler yürüttüğü bu felsefe oldukça kapsayıcıdır. Bu felsefe, çocuğun ‘yüz dili’ olduğunu savunur. Çocuklar sadece konuşarak değil; oyun oynayarak, şarkı söyleyerek, resim yaparak ya da heykel yaparak kendilerini ifade eder. Ancak yetişkinler, çocukların bu ‘dillerini’ susturuyor. Oysa biz, çocukların kendilerini ifade etmelerine olanak tanımalıyız.”
Bu alternatif eğitim yaklaşımını kendi anaokullarında da uygulayan Akkuş, “Bu kadar kapsayıcı yaklaşım ile 10 yıl önce ilk okulumu açtığımda, başlarda dikkate alınmasam da çok kısa bir süre sonra, Türkiye gibi çeşitliliği barındıran bir ülkede en doğru alternatif eğitim seçeneği olduğunun anlaşılmasının uzun sürmemesi sevindirici oldu. Bugün birçok okul bu yaklaşımı benimsiyor ve uluslararası eğitim ve ziyaretlere katılıyorlar” diye konuştu.
‘ALTERNATİF EĞİTİM HERKES İÇİN OLMALI’
Sinem Akkuş, alternatif eğitim gönüllüleri için bir dernek kurma aşamasında olduğunu söyleyerek “Türkiye’nin ilk Alternatif Eğitim Gönüllüleri Derneği’nin başvurusunu yaptık. Bizim derneğimizde psikologda var mimar da var, ev hanımı da var. Elbette okul sahipleri, eğitimciler, öğretmenler ve öğrenciler de var. Alternatif eğitim yalnız eğitimcilere, akademisyenlere, özel okullara hizmet etmemeli. Eğitim ile ilgili her konu maddi imkanlardan ve belirli gruplara hizmet etmekten bağımsız olarak bir toplum hareketi olmalıdır felsefesi ile yola çıkıyoruz. Desteğe ihtiyacı olan çocuklar, devlet okulları, toplum projeleri için çalışacağız. Tamamen gönüllülük esasına dayanan, eğitimin sadece eğitimci işi olmadığının altını çizen bir dernek kurmak istedik. Sürecimiz şu an Dernekler Masası’nda devam ediyor, tamamlandığında duyurmak için sabırsızlanıyoruz” dedi.
‘ÇOCUĞUNUZU ERKEN TANIYIN VE İYİ BİR REHBER OLUN’
Çocuklarını iyi tanımadan hedefler koymak, gelecek planları yapmak ya da bu hedef ve planlara yatırım yapmak yerine, çocuklarının yetenek, ilgi alanı, zekâ tipi, mizacı gibi başlıklarda onları farklı bir birey olarak tanıyıp, keşfedip şu anlarına yatırım yapmalarının ne gibi avantajlar sağlayacağını belirten Akkuş, “Gardner’ın ‘Çoklu Zeka Kuramı’nı okuyun. Çocuklar, daha konuşmuyorken bile bize inanılmaz doneler verir. Mesela benim annem babam bu kuramı bilmiş olsaydı matematiksel zekâm kuvvetli sözel-dilsel zekamın zayıf olduğunu bilir beni ‘avukat ol’ diye yönlendirmezdi. Alfa kuşağının en önemli özelliklerinden biri, otoriteye karşı gelmek. Sizin çocuğunuza bir şeyi anlatma ya da öğretme hızınız ve alacağınız sonuca oranla akranının söylediği ya da yaptığını öğrenme hızı arasındaki farkı farketmiş olmalısınız. Bu sebeple öğretim yöntem ve tekniklerinizi kuşağı ve çocuğumuzu iyi tanıyıp acilen değiştirmeniz gerekiyor” ifadelerini kullandı.