SAĞLIK

'Bağışıklığı güçlendirmek için ilk şart doğru nefes almak'

Mevsimlerin değişmesiyle vücut dengesi ve ihtiyaçları da değişiyor. Ayurveda Tıp Sistemi uzmanlarına göre sonbaharda sağlığı korumanın en önemli yolu, bedeni sıcak tutmak ve sindirim sistemini desteklemekten geçiyor.

Abone Ol

Nefes Uzmanlarına göre ise tüm bu sistemin doğru çalışabilmesi için insanlarda alışkanlık olan ‘ağız solunumunu’ bırakmak, hem havadaki mikroplardan korunmak hem de vücudun ihtiyacı olan enerjiyi nefesten doğru almak için önem taşıyor.

Mevsim geçişlerinde bağışıklığı güçlendirmek için tavsiyelerde bulunan Davranış Bilimleri Uzmanı ve Nefes Eğitmeni Lale Yılmaz, doğru nefes almanın beden için hayati önemine dikkat çekerken, Ayurveda Sağlık Danışmanı Hande Mistili ise dilin renk ve durumunun sindirim sistemi hakkında önemli ipuçları verdiğini ve dil temizliğinin beslenmedeki rolünü vurguladı.

YILMAZ: TEMEL BESİN KAYNAĞIMIZ NEFESTİR

Davranış Bilimleri Uzmanı Nefes Eğitmeni Lale Yılmaz doğru nefes almanın bedenin ana besin kaynağı olduğunun altını çizerek “Bu bedenin temel besin kaynaklarından biri nefes. Su ya da yiyecek olmadan vücut bir süre kendini idare edebilir, ancak nefesimizi kaybedersek en fazla 4 dakika içinde yaşam tehlikeye girer. Ayurveda’ya göre de vücudun ilk besini nefestir ve bu nefesin akışkan olması gerekir” dedi.

Yılmaz doğru nefes olan burun solunumunun olası enfeksiyon sorunlarının önüne geçebildiği gibi, bedeni sakinleştirmek için de etkili olduğunu söyledi:

“Sonbaharla birlikte ağız solunumunun negatif etkilerini enfeksiyonlara kucak açması olarak da biliyoruz. Bunu önlemek, doğru solunum, doğru nefes alışkanlıkları geliştirmek için ağzınızın kapalı olduğundan emin olmalısınız. Nefesi doğru şekilde burnunuzdan alıp burnunuzdan vermenin bedene, sinir sistemine, sindirim sistemine ve genel sağlığa etkilerini çok kısa zamanda gözlemleyebilirsiniz. Günümüzde en büyük sorunlardan biri de ağızdan nefes alıp vermek. Nefes alma organımız tartışmasız şekilde burundur. Nefesi her durumda burundan alıp burundan vermeliyiz, çünkü vücudun enerji üretebilmesi için hem oksijene hem de karbondioksite ihtiyacı var. Ağızdan nefes aldığımızda, fazla karbondioksiti dışarı atıyoruz ve bu da hücresel bazda oksijenlenmeyi kaybetmemize yol açıyor. Ayrıca ağızdan nefes almaya başladığımızda, nefesimiz yüzeysel ve hızlı olur. Ancak bedenin hızlı ve yüzeysel nefes almaya ihtiyacı yoktur, tıpkı fazla yemek yemenin zararları gibi, fazla solunum da vücuda zarar verir. “

‘BURUN SOLUNUMU NEFESİN FABRİKA AYARIDIR’

Yılmaz, “Nefesimizi nasıl yavaşlatabiliriz dersek, yine burun diyeceğim. Siz ağızdan nefes aldığınızda burundan başlayıp oturma kemiklerine kadar gidecek olan havayı daha oraya gidemeden tüketmiş oluyorsunuz. Ama burundan aldığınızda hava yavaşça iniyor ve olması gereken yolculuğa çıkarak ana solunum kası olan diyafram kasına ulaşıyor. Burundan nefes almaya başladığınızda isteseniz de nefesinizin hızını arttırmazsınız ve hem fazlalığı azaltmış olursunuz hem de bu bedeni sakinleştirmiş olursunuz çünkü diyaframınız aktif olmaya başlar. Hatta biraz daha derinleştiğiniz de, hayatınıza nefes bilincini ve egzersizleri kattığınızda oturma kemiklerine kadar giden nefesi de fark etmiş oluyorsunuz. Bu beden için işte fabrika ayarı bu burundan alıp vermek oluyor."

DİL EGZERSİZLERİ İLE NEFES DOĞRU YÖNETİLEBİLİR

Lale Yılmaz son olarak ağızdan nefes almanın dil kaslarında gevşemeye ve büyümeye neden olabileceğini ve bunun önüne geçmek için dil kaslarını güçlendiren egzersizler yapılabileceğini şu şekilde ifade etti:

"Dilin ağız kapalı olduğunda ideal konumu damakta yapışmış halde olmasıdır ve dil bir kas olduğu için sürekli ağız solunumu yapmanız, onun aşağıya doğru sarkmasına ya da büyümesine yol açabilir. Bunun için bazı egzersizler var. Dilinizi yukarı doğru kaldırıp, üstteki iki dişinizin arkasına hafif bir baskı uygulayarak dilinizi çalıştırabilirsiniz. Buna 'dil pilatesi' diyebiliriz. Bu şekilde dil kaslarınızı güçlendirebilirsiniz ve bunu yapmak için asla geç değil."

MİSTİLİ: YERYÜZÜNÜN EN ESKİ TIP SİSTEMİ AYURVEDA

Modern tıbba göre ‘hastalık’ olarak adlandırılan birçok olumsuz durumun ‘Ayurveda Tıp Sistemi’ne göre ‘denge kaybı’ olarak görüldüğünü aktaran Ayurveda Sağlık Danışmanı Hande Mistili, “Ayurveda aslında bir annenin şefkati ile kendini sarıp sarmalayabilmenin yol ve yöntemlerini öğreten yeryüzünün en eski tıp sistemidir. ‘Yaşam Bilimi’ diye çevriliyor. Ben ‘Yaşam Sanatı’ demeyi de çok seviyorum çünkü kişinin iyi olma halinin devamını ve bizim modern tıpta ‘hastalık’ diye tanımladığımız ayurvedada ise ‘dengesizlik’ olarak tanımlanan o zihinsel, fiziksel ve duygusal dünyadaki dengeyi korumanın yol ve yöntemlerini aktarıyor” dedi.

‘SONBAHARDA BEDENİN EN BÜYÜK YÜKÜ, VÜCUDU ISITMAK’

Mevsimlerin insan bedenini etkilediğini ve özellikle sonbaharın Ayurveda’da önemli bir dönem olduğunu ifade eden Mistili de, sindirim sisteminin önemine değindi:

“Tıpkı mevsimlerin doğayı etkilediği gibi, insan bedeni de aynı şekilde bu değişimlerden etkilenir ve Ayurveda tıbbına göre sonbahar, vücut için çok önemli bir sezondur. Havalar soğudukça, doğa gibi bedenimiz de bu dönüşüme ayak uydurur. Sonbaharda bedenin en büyük yükü, ısıtmaktır. Kafamızı, kulaklarımızı ve boğazımızı korumadığımızda, ince giyinip üşüdüğümüzde, vücudumuz bu soğukla başa çıkmak için fazla enerji harcar ve kaynaklarını tüketir. Bu yüzden bedenin enerjisini korumak için kendimizi sıcak tutmayı bilmeliyiz. Bununla birlikte, bedenin en çok enerji tüketen diğer sistemi sindirim sistemidir. Eğer sabah 100 birimlik enerjiyle güne başlıyorsak, bunun 60 birimini sindirim sistemi harcar.”

‘HERKES HER SABAH ÖNCE AYNANIN KARŞISINA GEÇİP DİLİNE BAKSIN’

Dilin sindirim sisteminin durumu hakkında ipuçları verebildiğini söyleyen Hande Mistili, “İnsanlar sindirim sistemini dillerinden okuyabilirler. Her sabah aynanın karşısına geçip herkes bir diline baksın. Dilin üzerinde eğer beyaz yoğun bir tabaka varsa bedeninizin toksin yükünün fazla olduğunu size gösterir. Demek ki bugün beslenmeye biraz dikkat etmek lazım. Örneğin; zencefil çayları çok güzel gidebilir. Hem sonbaharda vücudu sıcak tutmak için de etkilidir. Eğer dilin üzerinde kahverengi bir lekelenme görüyorsanız; bağırsaklarınızın biraz kuruduğunu, sindirimde problem olduğunu anlayabilirsiniz. O zaman da belki her yemekten önce parmak boğumu kadar taze zencefil kesip, üstüne biraz limon ve tuzla yiyebilirsiniz. Bunu yaparak dilinizi de sulandırmış olursunuz. Sindirim ağızda başlayıp anüste bittiği için bu iki bölge aralığında dilin sağlığı, dilin temizliği, ıslaklığı ve nemliliği çok değerli. Ağzınız kuruysa bilin ki bağırsaklarınızı da kurudur.” diye konuştu.

‘DİL DOĞRU TAT ALDIĞINDA BEYİN DOĞRU ENZİM ÜRETİMİ İÇİN HAREKETE GEÇER’

Mistili, dil temizliği için önerilerde bulundu. Beynin ağızda alınan tada uygun enzimleri sağlıklı şekilde üretebilmesi için dil temizliğinin önemli olduğunu vurgulayan Mistili, “Sabah uyanır uyanmaz dilinizin üstünü bir tatlı kaşığıyla 6-7 defa sıvazlayın. Sonrasında da ağzınızdan bir 5 dakika yarım çorba kaşığı kadar susam yağını çevirin bu hem sizin diş sağlığınıza destek olur hem de ağız içi floranızın sağlıklı olmasına yardımcı olur. Dilimiz temiz olduğunda biz sağlıklı aşerme yapıyoruz. Tat duyumuzu kaybettiğimiz için doğal olarak aşermelerimiz de sağlıksız yönde ve bugünkü kilo problemlerinin sebeplerinden biri bu. Bunun önüne geçebilmek için dili temiz tutmakla birlikte dil üstündeki kırmızı noktacıkların da sağlıklı tat alıyor olması çok önemli. Çünkü beyin ağzın içine giren tada uygun enzim ve salgı üretiyor. Ve doğru tadı alması ve doğru enzimi üretmesi için ağız hijyeni, dilin temizliği, tat duyusunun sağlıklı olabilmesi çok önemli" ifadelerini kullandı.

Mistili, son olarak tat ve koku duyularının evrimsel süreçte hayatta kalmamızda kritik rol oynadığını, bu iki duyunun, hangi yiyeceklerin bize uygun olduğunu ve hangilerinden kaçınmamız gerektiğini bize gösterdiğini ifade etti.